24 Aralık 2012 Pazartesi

"Affet beni kızım, affet."

9 yaşındaydı Berna. 10 yaşına adım adım ilerliyordu eksik parçalarıyla. Mutsuzluk ve acıyla 6 yaşında tanışmıştı, yani annesi ile babası ayrıldığında... Bir savaş meydanından en büyük hasarla çıkmıştı Berna, her gece ettiği dualar kabul olmamış, küçücük elleriyle sarıldığı hayaller ellerini kanatarak onu bırakmış ve yaralı ellerine "hayal kırıklığı"nı tutuşturmuştu. Aile kavramını hiçbir zaman tam anlamıyla yaşamamış olan küçük kızın yanında artık hayalleri değil de hayal kırıklıkları vardı. İlk kez yaşamıyordu da hayal kırıklığını. Babasının onu sevdiğini sadece 1 sefer hissetmişti ve o zaman tanışmıştı hayal kırıklığıyla. Bir gece uyumamış, bebeğine sarılmışken odasına birisinin girdiğini fark etmiş ve hemen indirmişti göz kapaklarını. Ayakları her zamanki gibi yorganın dışındaydı ve biri öptü o ayakları, nefesini tuttu Berna uyanık olduğu anlaşılmasın diye, ayağına batan sakallardan anladı babası olduğunu. O gece mutluluktan ağlayarak uyudu, "babam beni seviyor" diye. Sonraları her gece bekledi onu odasına gelsin diye ama bir daha eve bile gelmedi babası, işte o zaman küçük kız ilk hayal kırıklığına dedi "merhaba"yı. O günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Her çalan telefona babamdır belki diyerek koştu ama hiçbir zaman onu bırakıp giden adamın sesini duymadı. Annesine soruyordu babam beni neden aramıyor diye, ağlıyordu. İstediği oyuncak alınmadı diye ağlaması gereken yaşta yoksunluktan, babasızlıktan ağlıyordu. Öldü mü diye soruyordu bazen de, "öldü mü? ne olur söyleyin. babam beni neden aramıyor? neden görmeye gelmiyor?" diye haykırıyordu. Annesi de "yok kızım, babanın işleri var ondan gelemiyor. Aradığında da sen evde olmuyorsun, seni çok özlemiş" diyerek geçiştiriyordu. İnanmıyordu Berna, ama inan-mış gibi yapıyordu. Bir gece odasına giderken annesinin odasından sesler geldiğini duydu Berna, adımları duyulmasın diye parmakuçlarında yürüdü ve dayadı kulağını kapıya. Bağırıyordu annesi, "o senin de kızın, seni özlüyor. Bizim için her şey bittiyse de ona babalık yapmak zorundasın" diyordu. Dondu küçük kız, "istemiyor" dedi yavaşça ve gitti odasına. Yastığının altına sakladığı, her gece dua ederken baktığı aile fotoğrafını çıkardı, ağlayarak yırtmaya başladı. Uykusunda bile "istemiyor" diye sayıkladı. Suskunlaştı Berna, babasını sormamaya başladı, gülmemeye başladı, doğru düzgün yememeye başladı, derslerindeki başarısı düşmeye başladı, kısaca tükenmeye başladı Berna. Tükendi, hem de çok. 3 yılda 10 yaş daha büyüdü sanki ama o kadar eksikti ki... Kar yağmıştı Berna'nın 10.yaş gününde Ankara'ya, her yer bembeyazdı. Ama ne çok sevdiği kar umurundaydı Berna'nın ne doğum günü. Aklı hala 3 yıl öncesinde, o gecedeydi. Hiçbir şeyi unutmamıştı. Doğum günü hafta içine denk geldiği için o gün okuldaydı, arkadaşları sürpriz yapmışlardı ona ama o sevinememişti bile. Son zil de çaldı, dağıldı okul. Okuldan en son Berna çıktı, kapıda da onu gördü. Babasını. Elinde bir paket bekliyordu, Berna'yı görünce sanki hiç onu bırakmamış gibi gülümsedi. Ama öfkeliydi küçük kız, gözlerinden birkaç damla yaş aktı ve ne yapacağını bilemedi. Önce onu bekleyen babasına baktı, sonra da etrafına ve kaçmak için yola atladı Berna. Gelen arabayı fark etmeden atladı yola... Babası hiçbir şey yapamadı bağırmaktan başka. Kanlar içinde yatıyordu 3 yıl önce bırakıp gittiği kızı. Başka bir kadın ve başka bir çocuk için bıraktığı kızı çok sevdiği karların içinde yatıyordu. Kalabalık toplandı hemen, bir süre hareket edememişti ama sonradan koşarak gitti yanına babası. "Yazık çok da küçük, ilk yardım yapmaya çalışan adam öldüğünü söyledi çok yazık" gibi konuşmaları duymadı adam. Sarıldı kızının cansız bedenine ve aktı gözlerinden yaş. Terk ettiği kızı ölmüştü onun yüzünden ve sadece tek bir cümle döküldü adamın dudaklarından "affet beni kızım, affet."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder