11 Ağustos 2012 Cumartesi

Sevmiyordu yağmurlu günleri. Öyle bir günde gerçeklerle ilk kez karşılaştığı içindi. Her yağmur yağdığında o saçma anı hatırlıyordu. "Bu yağmurda dışarıda kalma, eve gel" demek için telefona uzandığını ve olayların geliştiğini, saçma bir gülme krizi ardından tüm vücudunu garip bir acı sarmasını ve ağlamasını hatırlıyordu. Sonra hiçbir şey hatırlamadığını... Kendine geldiğinde uzunca bir süre oturup düşündüğünü, sonra üzerine hiçbir şey almadan ayağındaki terliklerle o havada dışarı çıktığını, bankaya gittiğini ve para çekmeye çalıştığını hatırlıyordu. O an yaşadıkları canlandı gözünde.

...

Kaçacaktı, kaçmalıydı. Gerçeklerden, duyduklarından, çevresinden, her şeyden kaçmalıydı. Durmamalıydı orada, nasıl durabilirdi? Üzerindeki incecik şeylerle, terlikleriyle o yağmurun altındaydı ve binlerce soru vardı kafasında. Her yağmur damlası kadar soru ve yerdeki kuruluk oranı kadar cevap vardı zihninde, yani hiç. "Eve gidip eşyalarımı toplayıp mı kaçmalıyım, yoksa hiçbir şey almadan mı?" diye düşündü ilk. Sonra nereye gidebileceğini... Annesinin yanına gitmek istemiyordu; bir bavul, ağlamaktan şişmiş iki göz, üstünün başının hali aklındaki sorular kadar soru duymasına sebep olacaktı. Arkadaşına gitmek geldi aklına ve tekrar acı bir şekilde gülerek "arkadaşım mı var sanki" dedi. Gidecek bir yeri, yapacak bir şeyi yoktu. Elindeki bankadan çektiği paralara baktı bi' otelde kalmaya yetecek kadar değildi, sadece taksi parasına yeterdi. Eve dönüp tüm kapıları, pencereleri kapamayı ve hiçbir ışığı açmamayı düşündü. Daha sonra bu fikri benimsedi ve gidip kendini eve kitledi. Yine oradaydı işte, o "hapishanede". Dünyanın en güvenli hapishanesindeydi belki de. Duyduklarının ve yaşadıklarının çok büyük bir kabusun ürünü olduğunu düşünmek istiyordu. Yağmurla birlikte bitsin, sabah gün doğunca da güneşin yerdeki suları kurutmasıyla tüm zihni temizlesin hiçbir şey hatırlamasın istiyordu. Asla gerçekleşmeyecek şeyleri istiyordu yani... Üzerindekileri değiştirme zahmetinde bulunmadan bir köşeye çöktü, kahküllerinden gözlerine doğru yağmur suları damlayıp gözyaşlarına karışıyordu. Hayatında ilk kez güvendiği adam tarafından aldatılmıştı. Tam her şeyini kaybettiğini düşündüğü anda karşısına çıkan ve onu hayata bağlayan adam başka birini tercih etmişti. Nasıl iğrenç bir şeye alet olduğunu düşünüyordu. Yanakları alev alev, elleri ise buz gibiydi. İçindeki fırtına yüzünden bedeni kendiyle çelişmeye başlamıştı. Korkuyordu... En tatlı rüyadan en acı kabusa adım atmıştı ve bu çok erken olmuştu hazır değildi böyle bir şey yaşamaya. Tanıştıkları an geldi aklına. Bir köşede tek başına dururken onu görüşünü ve vuruluşunu... O gece üzerinde olan kırmızı elbisesinin kendine ne kadar yakıştığını hatırladı ve o an sevgilisini aradığında duyduğu o kadının iğrenç sesi yankılandı kulaklarında. Bir şeylerden almalıydı hıncını ve bu elbise olacaktı. Odasına gitti makası buldu ve dolabını açtı her şeyi sanki başına o elbise açmış gibi almaya başladı hıncını, her makas darbesi daha çok ağlamasına ve deminden beri boğazında düğüm yaratan çığlıkların açığa çıkmasına sebep oldu. En sevdiği oyuncağını yitirmiş bir çocuk gibi ağlıyor, bağırıyor ve dövünüyordu. İçindeki yangının iliklerine kadar yayılmasına tanık oluyordu. Sonra 1 hafta önce aldığı gelinliği çarptı gözüne dolaptan ilk geçmişten almıştı intikamını ve şimdi de şuandan ve gelecekten almalıydı, 1 saniye bile düşünmeden parçaladı gelinliğini... Şimdi daha da karanlıktaydı, boğuluyordu ve çıkış yolu aramıyordu. Karanlık onu yutsun istiyordu. Rüyasından erken uyanmıştı ve kabustaydı elinden gelen en iyi şey boğulmaktı... Kendini, kendi içinde öldürmüştü o gece ve söz vermişti kendine " yeniden doğacaktı ". Acılarla birleşip yeniden doğacaktı...

...

Doğmuştu da, bir acı öldürmüştü onu ve bir acı yeniden doğurmuştu. O günden beri bambaşka biri olmuştu. Yağmura olan nefretinden dolayı bir süre ağladı ve sonunda sustu, hiçbir şey olmamış gibi, tıpkı bir çocuğa sarılır gibi yine onu doğuran acılara sarıldı ve sustu...

...

Bir gidiş öldürmüştü onu ve bir gidiş doğurmuştu onu, acılarıyla birlikte ölüp acılarıyla birlikte doğmuştu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder