10 Ağustos 2012 Cuma

Tüm eşyalarını doldurmaya başladı valize büyük bir hızla. Kaçacaktı, bu sefer yapacaktı. Renklerin solduğu yerden kaçacaktı, gölgelerin onu takip etmesine izin vermeyecekti. Telefonunu attı yatağın üzerine, çantasını aldı ve dışarı çıktı. Bindi arabasına, çalıştırdı. Hız yapmayı sevmezdi ama şimdi birinden kaçarcasına basıyordu gaza. Kaçıyordu zaten, tüm yalanlardan, sahte çevresinden, gölgelerden... Saçma bir rahatlık kaplıyordu bedenini her km'yi arkasında bıraktıkça. Maskelerini bir bir fırlatıyordu yol kenarlarına. Simsiyah gökyüzünde parlayan yıldızlar gibi parlıyordu gözleri, ağlıyordu. Sevinçten... Hem de ilk kez. Kaçtığı için seviniyordu. Gecenin içinde bilinmezliğe yol aldığı için, hayatı boyunca ilk kez bu kadar cesur olduğu için, ilaçları geride bıraktığı için, kanını emen vampirlerden kaçtığı için, sahteliğinden kaçtığı için seviniyordu. Hiçbir şey eskisi gibi değildi ve olmayacaktı. Bir anılarını bırakamıyordu geride ama o da çok önemli değildi, hiçbir şeyi unutmak istemiyordu çünkü. Unutursa anlamı kalmazdı gidişinin. Yaşadığı süre boyunca bir kabusun içindeymiş gibi yaşadı ve şimdi uyanmaya başlıyordu, uyandığında hiç unutmayacağı bir kabusa ve bambaşka bir kişiliğe sahip olacaktı. İnanıyordu bunlara, gecenin siyah olduğuna inandığı kadar. Ağzında susmanın vermiş olduğu o garip ama bir o kadar da güzel tat, gözlerinde yaşlar, bedeninde ise tanımlayamadığı duygular vardı. Ruhu ilk kez serbestti ve ilk kez ruhu bedenini değil de, bedeni ruhunu izliyordu. İlk kez özgürdü ve kaçıyordu. "Aydınlığa doğru". Yolun sonu karanlık olsa da yine de onun için aydınlık olacaktı dedim ya bedeni izliyordu ruhunu... Her şeyi göze almış bir kadın vardı o gece arabada, en sevdiği oyuncağını kaybetmiş gibi ağlayan o küçük kız gitmişti. Ardında bıraktığı km'ler onu değiştirmişti ve daha da değişecekti. Ta ki gecenin karanlığında son nefesini verene dek...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder