24 Ağustos 2012 Cuma

Haziran Masalı 2

http://yazarimamacizemem.blogspot.com/2012/08/uyuyordu-kadn-adamsa-yatagn-hemen.html

Uyandı Gönül, Ahmet hala onu izliyordu. Mucize tam anlamıyla karşısında yatıyordu. "Gideceğiz" diye geçiriyordu içinden "Gideceğiz ve her şey masalların bitimindeki gibi olacak, "sonsuza kadar mutlu yaşadılar" diye anılacağız."

 Her şey bir o kadar saçma ve bir o kadar da güzel gelişiyordu Ahmet için, tüm benliğiyle Gönül'e kapılmış sürükleniyordu. "Boğulacaksam da onun akıntısında boğulayım" diyordu. Nasıl sevebilmişti Ahmet bu kadar? Nasıl bağlanabilmişti? Bağlandığı şey Gönül'ün güzelliği miydi? Değildi... Gönül'e bakınca onun görüntüsünden çok daha şeyler görüyordu Ahmet, Gönül'ün gözlerinin kahvesi kadar bir gerçeklik görüyordu. Acı kadar gerçekti Gönül, Ahmet için. Acı kadar gerçek... Bağlanmaktan, terk edilmekten korkan bir adamdı Ahmet, ama bir Haziran gecesi mucizesi yeniden dünyaya getirmişti onu ve aynı Haziran tekrar öldürmüştü. 3 kez ölmüştü ama Eylül, yaprakların canını alırken bir şans daha vermişti Ahmet'e. Şimdi dua ediyordu Ahmet her saniye, şükrediyordu hem Tanrı'ya, hem Eylül'e...

...

Elleri birbirlerine kenetlendi bir süre, öylece kaldılar. Sonra gitme vakti yaklaştı. Birkaç parça eşyası varmış Gönül'ün, annesinden yadigar... Onu almak için eve döndü, Ahmet ise küçük bir çanta hazırlamaya başladı. Para lazımdı gitmeleri için ama çok az parası vardı. O da baba yadigarı saati aldı yanına, satmak için. Gönül için her şeyi yapabilecek bir durumdaydı, gözleri sanki kör olmuş gibi... Sadece Gönül'ü düşünebiliyordu diğer her şey silinmişti sanki, mahalledeki insanlar, Gönül'ün "eski" nişanlısı, hatta aşk ve sevinç dışındaki tüm duygular silinmişti. Terk edeceklerdi Ankara'yı, yeni umutları İstanbul olacaktı... Liseli aşıklar gibi buluştular köşede. Gecenin yerini gündüze bırakacağı vakit her şeyi arkalarında bırakıp uzaklaştılar. Otogara vardıklarında gişeye gittiler "İki bilet, İstanbul'a" dedi Ahmet, sanki dünyanın en güzel sözcükleri dudaklarından dökülmüş gibi gülümsedi, elinde Gönül'ün eli...

Bindiler otobüse, güneş çarpıyordu Gönül'ün yüzüne... Tüm gece uyumamıştı Ahmet ama hala Gönül'den alamıyordu gözlerini, tüm kıvrımlarını ezberliyordu sanki. Sanki güneş ışığı hayat buluyordu Gönül'ün teninde, öyle güzel parlıyordu ki... Senelerce süren yalnızlık en güzel hediyeyi vermişti Ahmet'e şimdi. Nereye gideceklerini ve ne yapacaklarını bilmiyorlardı ama beraberlerdi. Her şey km'ler gibi arkalarında kalıyordu, gidiyorlardı mutluluğa ve kendi hikayeleri için sonsuzluğa. Ölüm kadar bir belirsizlik vardı önlerinde ama tek bir korku yoktu yüreklerinde, yolu benimsemişlerdi ve yavaş yavaş ilerliyorlardı hani demiş ya şair "ben seninle mutsuzluğu da varım" diye onlar da birlikte oldukları sürece mutsuzluğa da vardılar işte.

Öyle böyle bitti 6 saatlik yol ve Ahmet ezberledi Gönül'ün yüzünü, kıvrımlarını. Mutluydu ve düşünmüyordu, düşünmek korkuları da beraberinde getirirdi çünkü. Bu kaçışın ilk gününde korkulara yer yoktu. Bir otele gitmeye karar verdiler ve koyuldular yola, başları dik ve korkmadan yürüyorlardı, sanki tüm dünyaya karşılardı. "Biz buradayız ve seviyoruz" diyorlardı. Her şey ne garip gelişmişti ve gelişiyordu. Bir annenin içinde bebeğin büyümesi kadar garip ve mucizeviydi her şey... Bir otel buldular adı "Umut" ismini sevdiklerinden midir bilmem hemen yerleştiler otele, Gönül baktı Ahmet'e ve heceledi "Bugün geriye kalan hayatımın ilk günü." diye. Uyudular, uyudular, uyudular...

Erkenden uyandı Gönül, giyindi. Oda servisi yoktu otelin, gidip kahvaltılık bir şeyler almak istedi. Ahmet'e not yazdı ve çıktı otelden, 2 sokak arkadaki pastahaneye gitti ve yiyecek bir şeyler aldı. Karşıdan karşıya geçmek için ışıkların oraya geçti ve beklemeye başladı Gönül, yaya için ışık yanınca hemen atladı yola ve sonra acı bir fren sesi duyuldu... Araba çarptı Gönül'e ve yığıldı yere, başına bir sürü insan toplandı ama kimse bir şey yapmadı...

Bunlar olurken uyandı Ahmet ve notu gördü ve biraz bekledi sonra dayanamayıp çıktı odadan, görevliye en yakın pastahaneyi sordu, teşekkür edip ayrıldı otelden. Biraz yürüyünce kalabalığı fark etti ne olduğuna bakmak için araladı kalabalığı ve onu gördü, Gönül'ü... Gözünden birkaç damla yaş süzüldü ve aldı kucağına Gönül'ü, yürümeye başladı herkes şaşkınla bakıyordu onlara ama Ahmet hiçbir şeye aldırmadan yürüyordu. "Kurtaracağım seni Gönül" diyordu sadece... "Seni kurtaracağım".

...

Ama olmadı, kurtaramadı. 5 yıl geçti Gönül'ün ölümünün üzerinden ve 5 yıl boyunca Ahmet 1 gün bile Gönül'ü düşünmeden duramadı. İçkiye sarıldı Gönül'ün yokluğunda, hayallere dalıp onun yanındaymış gibi hissetmek için. Daha çok içti, uyuyup rüyasında onu görebilmek için. Gönül'ün yanına gitmek için çok çalıştı ama yapamadı. 4.kez öldü Ahmet, bir daha toparlanamadı...

Gönül'ün şerefine!

2 yorum:

  1. Okurken ne zaman mutsuz olacaklar diye bekledim resmen. Şimdi otobüste Gönül uyanmayacak falan dedim. Ahmet tuvalete gidecek gelmeyecek diye bekledim. Ama sonu da güzel olmuş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ASDALSJKDASKLJDKASJD krize girdim! :D Öhöm, teşekkür ediyorum canım beniim.

      Sil